Romantik İlişkiler Ve Modernizm.

Aşk olgusu insanlık tarihi boyunca tarif edilmeye, anlaşılmaya ve çözümlenmeye çalışılmış bedensel ve ruhsal duygu yoğunluğudur. Birçok bilim tarafından da ele alınan bu konu psikoloji biliminin de araştırmaları arasındadır. Pozitif psikolojinin etkisinin arttığı son yıllarda psikoloji biliminin de aşk olgusu üzerine sistematik ve bütünsel olarak araştırmaları artmıştır.

Tam da bu noktada aşkın tek bir tarifini yapmak imkânsızdır. Her tüketim nesnesine yeni bir isim bulmakta zorlanmayan 21.yy’ın modern insanı, aşk gibi içinde birçok farklı duygu barındıran kavramları çok sınırlı bir dağarcıkla yaşamaya çalışmaktadır. Bu da modern insanın aşk, sevgi, saygı, emek gibi kavramları herhangi bir tüketim nesnesi gibi görmesine neden olmuştur. Bu kavramların içinin boşaltılması,  bireylerin duygusal olarak kendilerini boşlukta hissetmelerine, hayal kırıklıklarına, depresif ruh haline ve en nihayetinde ilişkilerinde mutsuzluğa neden olmaktadır.

Karşısında ki bireyi araçsallaştıran, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışan bireylerin ilişkilerinde mutlu olması, karşısındaki kişiye emek vermesi ve bir sevgi ortamı oluşturması mümkün değildir. İkili ilişkiler eşitlik ve özgürlük temeline dayanır. Bir ilişki bu temelde oluşmadığı sürece bireyleri yıpratan ve en nihayetinde tüketim nesnesi haline dönüştüren bir araç olmaktan öteye gidemez.  Günümüz popüler kültürü ikili ilişkileri çoğunlukla maddi ve manevi kazanç sağlamak için bir araç olarak görmektedir. Özellikle ergenlik ve ilk yetişkinlik dönemindeki bireylerin kadın erkek ilişkilerine bakış açısında bu durum olumsuz bir rol oynamaktadır. İlişkilerde kadını öteleyen, erkeğin egemenliğini perçinleyen, buna bağlı sanal karizmatik çizilmiş roller, bireylerin sağlıklı ilişkiler geliştirmesine engel olmaktadır. Çünkü salt gerçek, aşk olgusunun birtakım dizi film senaryolarının ötesinde kişiyi üretime, doğruya, başarıya iten bir motivasyon kaynağı olmasıdır.

Kişiye kendisini iyi hissettiren, bireyin kendisini keşfetmesine yardımcı olan bir süreç olarak yönetilmelidir ikili ilişkiler. Doğru ilişkiler geliştirebilen insan kendini gerçekleştirmiş birey olma yolunda önemli adımlar atmış demektir. Kendini gerçekleştirebilmiş birey güçlü ve geliştirmesi gereken yönlerini bilen, özgür, öz saygısı yüksek, iletişim becerileri güçlü, yeni fikirlere ve değişime açık, toplum nazarında başarılı ve faydalı bireylerdir. Doğru kurulan ilişkiler bu sürecin bir anahtarıdır. Yalnızca kendisini seven, karşısındakini kendini tamamlayan bir araç olarak görüp ilişkisinde karşısındaki bireye yaşam alanı bırakmayan birey kendini gerçekleştirmekten ve mutlu olmaktan oldukça uzaktır.

Bu bilinçle yaklaşılmayan her ilişki mutsuzluğa giden bir yol olmaktan öteye gitmeyecektir. Dolayısıyla kişi önce kendini tanımalı, beklentilerini bilmeli, karşısındaki insanla doğru diyalog kurup kişisel farklılıkları problem olmaktan çıkarmalıdır. Saplantılı düşünceler, içi boş ön kabuller bir ilişkinin sağlıklı kurulmasında en büyük engeldir. Karşısındaki insanı kendi beklentilerine göre şekillendirmeye çalışmak narsist bir yaklaşımdır. İkili ilişkilerde bireyler karşılıklı duygusal varlıklar olduklarını unutmamalıdır.

Her sorun doğru iletişim ile çözülebilir. Ancak bu karşılıklı istek ve çaba ile mümkündür. Bazen ilişkiler yürümeyebilir ve çoğunlukla ayrılık acısından kaçmak için bir sona bağlanamaz. Oysa bir ilişki iki tarafı da mutsuz etmeye başladığında, ayrılabilmek ve yeni deneyimlere açık olabilmek de sağlıklı bir davranıştır. Kişi başarı ve mutluluğu arzu ettiği gibi başarısızlık ve hayal kırıklığını da üstlenebilmelidir. İlişkiler başlayabildiği gibi bitebilen de bir durumdur. Bu noktada kişiler arası iletişim kopukluğu yaşanıyorsa ilişkinin sürdürülmesinde ki ısrar, bireyleri ve ilişkiyi yıpratmaktan başka bir işe yaramaz. Birey yaşadığı ilişkinin kendisini mutlu ettiğine inanmıyorsa, ilişki kaygı düzeyini arttırıyorsa, bireyler arasında paylaşım kalmamışsa, yaşanan ilişki bireyi kendisini gerçekleştirmeye yöneltmiyorsa, karşılıklı güven duygusu zedelenmişse ve ilişki ısrarla sürdürülüyorsa bireyler arasında aşk değil mazoşist bir bağımlılık var demektir.  Böyle bir ilişki hayal kırıklığı ve rahatsızlığa neden olur, ilişkinin bir geleceği varmış gibi görünür ama o potansiyele ulaşmak pek de mümkün değildir ve hatta bu durum bireylerin sosyal hayatını da olumsuz etkileyebilir. Kişi böyle bir durumla baş etmeyi öğrenmeli gerekirse profesyonel bir destek almaktan çekinmemelidir.

KAYNAKÇA:

  • Yurtseven, Filiz ve Paker, Murat (2015), Üniversitede Psikolojik Danışmanlık El Kitabı (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları)
  • Türk, Eylem Gökçe ve Demirli Yıldız, Aylin (2017), Aşk Biçemleri, İlişki Doyumu ve Yalnızlık: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir Çalışma, (Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, Sayı:48)

PDR Uzmanı Burcu Gök’ün tüm yazılarını okumak için tıklayın…